Psikoterapi süreci, tıpkı soyut sanat gibi, görünmeyeni görünür kılmak ve içsel dünyamızın derinliklerine inmek için bir yol sunar. Soyut sanat, somut nesneleri taklit etme zorunluluğundan kurtulmuş, özgürce yaratılmış eserlerle doludur. Benzer şekilde, psikoterapi de kişinin kendini ifade ederken toplumsal beklentilerden ve dış dünyadan gelen baskılardan sıyrılmasını sağlar. Bu süreçte danışan, tıpkı bir sanatçı gibi, bilinçaltındaki duygu ve düşünceleri serbest bırakır, içsel dünyasını keşfetmeye başlar.

Jackson Pollock’un soyut sanat için söylediği gibi, “Soyut sanat, ruhun daha önce bastırılmış parçalarını serbest bırakmanın bir yoludur.” Psikoterapi de aynı işlevi görür; kişinin bastırılmış, farkında olmadığı veya ifade edemediği duygularını yüzeye çıkarır. Bu süreç, danışanın kendisiyle daha derin bir bağ kurmasına ve yaşamındaki duygusal düğümleri çözmesine yardımcı olur.

Psikoterapi, danışanı dış dünyanın kısıtlamalarından arındırır, böylece danışan kendi iç dünyasında özgürce dolaşabilir. Her seans, kişinin duygusal haritasını yeniden keşfetmesi, bilinçaltındaki katmanları açığa çıkarması ve bu deneyimlerle daha sağlıklı bir benlik oluşturması için bir fırsattır. Tıpkı soyut sanatın izleyiciyle kurduğu derin bağ gibi, psikoterapi de kişinin kendi içsel dünyasıyla kurduğu samimi ve güçlü bir etkileşim sunar.

Sonuç olarak, soyut sanat nasıl ki izleyiciye anlam arayışı için bir alan sunuyorsa, psikoterapi de danışana kendi yaşamına dair anlam bulması ve duygusal deneyimlerini dönüştürmesi için bir alan sağlar. Her iki süreç de bireyin ruhunun derinliklerine inmesini, oradaki enerjiyi ve hareketi fark etmesini ve nihayetinde bu enerjiyi yeniden şekillendirerek daha doyurucu bir yaşam sürmesini sağlar.

Bu düşünce ve duygularla yola çıkan Özlem Serpen, Soyut&Psikoloji Danışmanlık Merkezi’ni kurmuştur.